21 Ağustos 2018 Salı

IRMAK, YATAĞINA AKARKEN ALEVİLERİN ENERJİSİNİ BÜYÜK TÜRKİYE’YE KATMAK

                                               Mehmet Akif AK
 
 
Alevilik-Bektaşilik konusundaki tartışmalar, kargaşa ve kaos ortamından çıkıp, sağlıklı ve verimli bir aşamaya doğru evirilmeye başlamıştır. Konuya bir şekilde taraf olanların safları gittikçe daha da belirginleşmektedir. Milletimizin derin vicdanı ve kadim irfanı, dertlerinin dermanını yine kendinde arama ve bulma formülünü bir kez daha keşfetmiştir.
Son dönemde peş peşe hayata geçirilen TRT-6, Alevi Açılımı, Nâzım Hikmet’e vatandaşlığının iadesi gibi şifa hareketleri, milletimizin farklı renklerinden ibaret bulunan ayrılmaz uzuvlarında belki de asırlardır rastlanmayan bir umuda ve heyecana sebep olmaktadır. Ülkemiz bu yeni iklimden hiç şüphesiz büyük yararlar sağlayacak, Sünni’si, Alevi’si, Kürdü ve Türküyle, Arabı’yla, Çerkez’iyle, Arnavut’uyla Milletimiz, bundan böyle gücünü ve enerjisini, öncelikle gasp edilmiş haklarının iadesi için, ardından da yaşadığımız bölgenin ve bütün dünyanın huzuru için harcayacaktır.
“Alevi Meselesi”, bu ülkenin kendi ayakları üstünde durma iradesini asırlardır zaafa uğratmaktadır. Milyonlarla insanımız, kendi ülkesinde huzursuz, siyasi açıdan potansiyel suçlu haleti ruhiyesi ile mutsuz yaşarken, yine bu milyonlarla insanın gücü ve enerjisi ülkenin kalkınması, refahı ve gelişmesi için değerlendirilememektedir. Diğer tüm “iç gerilim” üreten sinir uçları gibi, “Kürt Sorunu”, “laikçi-İslâmcı” çekişmesi gibi, “Alevi Sorunu” da asırlarca dünyaya hükmetmiş koca bir ülkeyi, kapısı her tür dış müdahaleye sonuna kadar açık yarı-sömürge bir statükoya mahkûm etmiştir.
Önce Osmanlı-Safevi rekabetinin ortasında kalıp ezilen, ne Osmanlılar ne de Safeviler nezdinde itibar kazanamayan bu milyonlar, Bektaşiliğin Yeniçeri Ocağıyla birlikte ortadan kaldırılmasıyla daha da kaotik bir döneme girmiştir. Asırlar boyunca süren bu olumsuz süreç, ülkemizin Bektaşi-Alevi damarını nerdeyse kuruma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir. Bu, asla istenmemesi gereken bir durumdur. Zaten tabii süreçte gerçekleşmesi ya da zorla sürdürülmesi mümkün olmayan da bir şeydir. O halde bu derin damarın yeniden keşfi, hasarlarının tamir edilmesi ve İslâm Medeniyeti ve Türk Tarihi içindeki kendine özgü yerini almasının sağlanması vakti gelmiştir ve geçmektedir.
Şu an 1515’lerin şartlarında değiliz. Ne Türkiye’nin (Anadolu’nun) Türkmen aşiretlerine sahip çıkarak rakibini çökertmeye çalışan Safevilerin İran’ı, ne de bunu her ne pahasına olursa olsun önlemeye gayret eden Osmanlı Devleti var.
Keza İbn Kemal’in, Ebussuud’un tümüyle siyasi mahiyetli fetvalarının bugün için tarihi bir vesika değeri taşımaktan öte bir anlamı ve önemi bulunmuyor.
Şunu demek istiyoruz:
Artık Şah İsmail yok; günümüz İran’ı ise bam başka bir İran. Türkiye Alevi-Bektaşi geleneğinin İran’la herhangi bir fiili ya da hissi bağı kalmamıştır. Bu geniş topluluğun Türkiye’den başka vatanı yoktur. Demek oluyor ki, Türkiye Sünni geleneği bakımından artık dış kışkırtmaların potansiyel hedefi olacak bir Alevilik-Bektaşilik söz konusu değil. Ama Alevi-Bektaşiler de Yavuz Sultan Selim Han, İbn Kemal ve Ebussuud hala yaşıyormuş hissini taşımamalılar. Ne Hızır Paşa hayatta, ne de Pir Sultan.
Bu psikolojik sınırlar ve eşikler hızla aşılmalıdır.
Alevilik-Bektaşilik, İslâm ümmetinin ve medeniyetinin ayrılmaz bir uzvudur. Bunlar, kendi öz vatanlarındadırlar, tarihin hiçbir döneminde burada azınlık olmamışlardır, zaten gidecekleri, yaşayabilecekleri başka bir ülkeleri de yoktur. Aleviler-Bektaşiler de tıpkı Sünniler gibi bu toprakların fatihlerinin çocuklarıdırlar. Sayısız tarihi belge ile sabittir ki İslâm’ın tüm Balkanlara yayılmasında bu damarın büyük katkısı olmuştur. Ayvaz Dede, Sarı Saltık, Balım Sultan, Akyazılı Sultan, Otman Baba, Demir Baba, Kıdemli Baba, Musa Baba, Gül Baba ve daha pek çok Bektaşi Ereni, Rumeli Müslümanlığının oluşmasında büyük emekler vermişlerdir.
Dünyanın en büyük ve uzun ömürlü Müslüman siyasi yapısı olan Osmanlı Devletinin temellerinde harcı ve emeği bulunan Alevi-Bektaşi damarının yeniden böyle bir misyonu ifa etmemesi ve bütün enerjisini geleceğin Büyük Türkiye’sine katmaması için hiçbir sebep yoktur.
İslâm ahlak ve faziletini temsil ve temessül eden büyük zatlar, erenler, evliyalar yetiştirme bakımından Bektaşi-Alevi Müslümanlar, Sünni Müslümanlardan daha mı geri kalmışlardır acaba? Hele de çağımızda bunların soyunun kesildiğini kim söyleyebilir? Sadece isimlerini hatırlayalım: Âşık Veysel, Âşık Daimi, Davut Sulari, Âşık Mahzuni Şerif, Ali Ekber Çiçek… Her biri birer sanat abidesi olan bu büyük zatların, aynı zamanda birer ahlak numunesi olmalarını, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin efendilerimiz dışında başka bir şeyle izah mümkün müdür?
Biz Onunuz, O, bizimdir. Alevi-Bektaşi damarı ve geleneği, insanlık tarihinin yüz akı olan İslâm Medeniyetinin kendi yapı taşı ve öz evladıdır. Birkaç asırdır yolu değiştirilerek kurutulmaya çalışılan bu büyük ırmağın kendi yatağına doğru gürül gürül akmaya başladığı günümüzde, Aleviler-Bektaşiler de tarihin kendilerine yüklediği misyonu şerefle taşımaya elbette devam edeceklerdir. Yazımızı çokça bilinen bir Bektaşi-Yeniçeri Gülbankı ile sonlandırlaım:

“Allah Allah illallah,
Baş üryan, sine püryan, kılıç alkan, bu meydanda nice başlar kesilir olmaz hiç soran,
Eyvallah eyvallah,
Kahrımız kılıcımız düşmana ziyan,
Kulluğumuz padişaha ayan,
Üçler, Yediler, Kırklar,
Gülbang-ı Muhammedî, nur-i Nebî,
Kerem-i Alî,
Pirimiz, sultanımız Hünkâr Hacı Bektaşi Veli demine hu diyelim hu.

Mü'miniz kalu-beli'den beri...
Hakkın birliğine eyledik ikrar...
Bu yolda vermişiz seri...
Nebimiz vardır Ahmed-i Muhtar...
La yezal mestaneleriz...
Nur-ı İlahide pervaneleriz..
Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile...
On iki imam pir-i tarikat cümlesine dedik beli...
Üçler, Beşler, Yediler...
Nur-ı Nebi Kerem-i Ali,
Pirimiz üstadımız Hünkâr Hacı Bektaşi Veli... 
Demine devranına hu diyelim hu!”

Etiketler: ,

3 Yorum:

saat: 28 Şubat 2023 00:25 , Anonymous Adsız dedi ki...

Böyle derin bir tarih,sosyal dokumuuzu tahlil eden yazınızdan haberimizin olmaması bizim için şanssızlık.Uzuldugumuz gene Alevî kardeşlerimizin varlıklarının devletin varlık ve beka davasına hâlâ adapte edilememesi dir.Selam ve dua ile saygılar sunuyorum.

 
saat: 14 Mart 2023 02:57 , Anonymous Adsız dedi ki...

Yazının bir kişi de olsa derin boyutlarını kavrayanın bulunması beni memnun etti. Teşekkürler

 
saat: 25 Ekim 2023 05:47 , Anonymous Adsız dedi ki...

Ne güzel demişsiniz
Biz onunuz, o bizimdir
Kaleminize sağlık, saygılar

 

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa