21 Ağustos 2018 Salı

Bir Osmanlı Arslanı: EMİR ŞEKİB



                                                                                                                     Mehmet Akif AK
                                                                      
                                                                       - Sevgili Hakan ALBAYRAK’a
 
 
Emir Şekib Arslan.
Bir Osmanlı Arslanı. Onlarca romana, sinema filmine, yüzlerce TV dizisine sığmayacak destansı bir hayat.
Orijinal Arapça İsmi “Sîre Zâtiye” olan hatıralarının “İttihatçı Bir Arap Aydınının Anıları” olarak adlandırılmasına bakmamak lazım. Bu kitap, “ittihatçı mı, geç onu” türünden ucuz, kolay, tembellik alameti, öğrenmeyi ve öğretmeyi imkânsızlaştıran şablonları darmadağın eden bir vesikalar mahşeri. Hangi sayfayı açsak, birinci elden, önyargılarımızı kıran, ezberlerimizi bozan tanıklıklar duruyor karşımızda. Uzaktan tanıklıklar olmaktan çok öte, bizzat yaşadıklarını yazmaya çalışan bir aksiyoner, dedikodulara prim vermeyen namuslu, insaflı bir kahraman; Emir Şekib Arslan. Zerresine varana kadar “Osmanlı” ve “Müslüman” bir Arap. Yüksek düzeyli bir siyasi, içtimai analizci aynı zamanda, bir o kadar da şair, edebiyatçı, dilci. Özetle, Emir Şekib Arslan’ın bu kitabını görmeden ne İttihat ve Terakki Fırkasını hakkıyla öğrenmek, ne de 1900-1946 Osmanlı, Türkiye, Suriye, Hicaz, Mısır ve Lübnan’ın siyasi ve içtimai tarihini anlamak mümkündür. 
“Arapların Gözüyle Osmanlı” adıyla bir yayın dizisi başlatan KLASİK yayınlarına, dizinin editörü Suat Mertoğlu’na ilim ve irfan âlemimiz çok şey borçlandı. Karanlıkları aydınlatan birer projektör mesabesinde oldukları şüphesiz bulunan bu kitaplar için kendilerine ve emeği geçen başka herkese teşekkürler ediyoruz.
Aşağıda, Halit Özkan tarafından tercüme edilmiş “İttihatçı Bir Arap Aydınının Anıları: Emir Şekib Arslan” adıyla KLASİK yayınları arasında çıkmış kitabın sonunda yer alan bir kronolojiyi olduğu gibi sunuyoruz. Fakat kronolojiye geçmeden önce Emir Şekib Arslan’ın çocukluk anılarından bir sayfayı, O’nun şiirinin gücünü ve edebiyat ilgisini göstermek amacıyla özetlemek istiyoruz:

Emir Şekib ARSLAN, şiire, edebiyata çok küçük yaşlarda ilgi duymuştur. Şunları anlatıyor:

“On iki yaşında yazdığım bir şiir, yaşımın küçüklüğüne rağmen hocam Abdullah el-Bustâni tarafından çok sevilmişti. On üç yaşında, hocam için bayram tebriki formunda bir şiir yazmıştım. Baş tarafını hatırlıyorum:

"Ay süslü bir bayram gününde doğdu,
Göğe saçılmış yıldızları utandırıp nura boğdu"

Bu, on küsur beyitlik bir kasideydi. Ne dilinde ne de vezninde bir kusur vardı. Hocam çok gülmüş ve şiiri pek sevmişti, çünkü şiir yaşımla münasip değildi.

On dört yaşıma geldiğim zaman dilim artık iyice olgunlaşmış ve şiir melekem güçlenmişti. O günden itibaren, bugüne kadar kendime nispet etmekten hiç utanmadığım şiirler söylemeye başladım. O dönemde Lübnan mutasarrıfı olan Vâsıf Paşa'nın hanımı vefat edince şairler mersiyeler düzmüşlerdi. Ben de onlar gibi, şiir söyleme fırsatını kaçırmayıp bir mersiye yazdım. Mersiye basılmıştı ve şöyle başlıyordu:

"Nasihatleri dinlemez görünüp azarlıyorsun
Ama gözlerin yaş dolu, hem de damla damla
Gözyaşlarım akmasın diye çabalıyorsun vay sana
Yaylanın yeşilliğini çiğ tanesi kandırmaz"

Yine aynı şiirin bir parçası şöyleydi:

"Salı günü öldü ve gökler
Gözyaşlarına bindirip bir kadını yanına aldı
Artık her insanın ve kötülüğün üstündeydi,
Onun için kuşluğun gurubdan farkı kalmadı"

Kasidenin tamamı bu şekildeydi ve gazetelerde bazı beyitleri yayımlanmıştı. El- Bustânî ailesi tarafından o dönemde yayınlanan el-Cenne gazetesi bu kasidenin sahibinin on dört yaşını geçmediğini not edince, birçok kişi böylesi şiirler söyleyebileceğime inanmadı ve bu olsa olsa hocasının şiiridir de çocuk kendisinin gibi göstermiştir diye düşünerek gazetenin haberini kabule şayan bulmadı. Bunları duyunca bir şiir daha yazıp böyle düşünenlerden birine gönderdim. Bu şiirden iki beyit hatırlıyorum:

"Bazen ay dolunay olmadan da görünür
Yahut bir goncadan gül kokusu fışkırır
Belki küçüğüm ama bir şairim
Gün gelir beni ayıplayanlar önümde eğilir"

On dört yaşında bir çırpıda böyle bercesteler söyleyebilmiş Emir Şekib Arslan, pek çok şiir yazmış, ama ömrünün her anını din ü devlet, mülk ü millet mücadelesine vakfettiğinden şairliğiyle bilinmez olmuştur.

“Emir Şekib Arslan Kronolojisi

- 25 Aralık 1869'da (Cebel-i Lübnan'a bağlı) Şüveyfat'ta doğdu.
- İlk öğrenimini Şüveyfat ve Ayn-ı 'Anûb'daki hocalar elinde gördü. Ardından Hârretü'l-Amrûsiyye'deki Amerikan okuluna başladı.

- 1879'da Beyrut'taki Medresetü'l-hikme'ye girdi, 1886'ya kadar burada kaldı.

- 1886 sonbaharında Beyrut'taki el-Medresetü's-sultaniyye'ye girdi. Burada Şeyh Muhammed Abduh'un Mecelletü'l-ahkâmi'l-adliyye derslerini takip etti. Abduh ile Emir'in ailesi arasında sağlam dostluk bağları vardı.

- İlk resmi görevini babasının 1887'deki vefatı üzerine aldı. Vâsâ Paşa tarafından, daha önce babasının görevi olan Şüveyfat [nahiye] müdürlüğüne getirildi ve iki yıl bu görevde kaldı.

- İstanbul'a giderken 1890'da Mısır'a uğradı. Burada Şeyh Muhammed Abduh'un ders halkasına katıldı. Grupta el-Leysî, Sa'd Zağlûl, Hufnî Nasıf, Ali Yusuf ve Ahmed Zeki gibi kişiler bulunuyordu. Dr. Yakub Sarrûf, Emir Ömer Tosun ve diğerleriyle de güçlü bağlar kurdu.

- İstanbul'da iki yıl kaldı ve Cemaleddin Afgani ile görüştü.

- 1892'de Paris ve Londra'ya gitti. Paris'te Ahmed Şevki ile görüştü.

- 1895 yılında Şeyh Reşid Rıza ile tanıştı. Böylece Şeyh'in vefatına kadar sürecek güçlü bir arkadaşlık başlamış oldu.

- Lübnan'ın beşinci mutasarrıfı Naûm Paşa'nın görevinin son demlerinde 1901 yılında Şûf kaymakamı oldu. Ancak bu makamda sadece birkaç ay kalabildi, çünkü Muzaffer Paşa tarafından görevden alındı. Ardından, yedinci mutasarrıf Yusuf Franko Paşa tarafından 1908' de yeniden göreve getirildi. 1910'da mutasarrıflıktan istifa etti.

- 1911 yılında İtalyanlar Trablusgarp’a saldırıp Osmanlı devleti ile savaşa girince, bazı mücahit arkadaşlarıyla önce Mısır'a ardından Trablusgarp’a gitti. Askerlere destek olmak için birçok savaş alanını dolaştı. 1911 Ağustosuna kadar Osmanlı'nın Libya'daki komutanı Enver Paşa'nın maiyetinde kaldı.

- Osmanlı Devleti'nin İtalya ile anlaşma yapmaya karar verdiğini öğrenince, Libya'yı ihmal edeceğinden korktuğu için Mısır üzerinden derhal İstanbul'a gitti ve gizli yollarla Libyalılara yardım etmesi için hükümet nezdinde girişimde bulundu.

- 1912'de Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine, Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin yardım heyetlerini düzenleme ve Mısır'da toplanan yardımların Rumeli Müslümanlarına dağıtımı vazifelerini üstlendi.

- 1913'te Osmanlı parlamentosu Meclis-i Mebusan'a Havran mebusu olarak seçildi ve savaşın sonuna kadar bu göreve devam etti. Ancak bütün vaktini İstanbul'da geçirmedi. Çünkü 1913 yılında Osmanlı hükümeti tarafından bir Darülfünun kurmak üzere Medine'ye gönderildi. İki buçuk ay Medine'de kaldı. 1914'ten 1916 sonlarına kadar Lübnan ve Filistin'de ikamet etti.
- 1916'da Beyrut'ta Elhas Bey'in kızı Süleyma ile evlendi.
- 1917 yazında resmi bir keşif gezisi göreviyle Berlin'e gitti. Hamburg, Köln (burada dönemin belediye başkanı olan Konrad Adenauer'le görüştü), Aachen, Frankfurt ve Münih'i gezdi.
- 1918 Haziranında Enver Paşa tarafından başka bir vazifeyle Berlin'e gönderildi. Görevin amacı, Almanya'nın Azerbaycan ve Dağıstan'ın bağımsızlıklarını tanımasını sağlamaktı.
- Osmanlı Devleti'nin savaşı kaybetmesi üzerine Berlin'de kaldı. 1918 sonlarında İsviçre'ye geçti ve 1920 yılı başlarına kadar orada kaldı.
- 1920 başlarında Almanya'ya (Berlin ve Münih) döndü. Berlin'de "Şark Kulübü"nün kuruluş çalışmalarına katıldı ve başkan seçildi.
- 1920 Kasım'ında şam'daki el_Mecmau'l-ilmiyyü'l-Arabi'ye (Arap İlimler Akademisi) onur üyesi seçildi.
- 1921 yılı Haziran ayı başlarında Enver Paşa'nın ısrarı üzerine gittiği Moskova'da bir ay kaldı.
- 25 Ağustos-21 Eylül 1921 tarihinde Cenevre'de yapılan Suriye-Filistin Kongresi'ne katıldı. Kongrede Mişel Lütfullah başkan, Şeyh Reşid Rıza başkan yardımcısı, Emir Şekib genel sekreter seçildiler. Kongrede, Emir Şekib'in aralarında yer aldığı on üyeli geçici bir yürütme kurulu oluşturuldu. Kongre, Suriye, Lübnan ve Filistin'in bağımsızlığını, birleşme hakkının kabulünü ve manda yönetimine derhal son verilmesini istedi.
- 1922 Temmuzunda Suriye, Lübnan ve Filistin'deki manda yönetimi hakkında toplantılar yapmak üzere Londra'ya gitti.
_ 1922 Ağustosunda İtalya'nın Cenova kentinde yapılan kongreye katıldı ve Roma'ya gitti.
- "el-Hilfü'l-Arabi"nin (Arap Paktı) ilk davetçilerinden biri oldu. 1923'te konuyla ilgili olarak Arap milletine binlerce nüshası dağıtılan bir bildiri yayınladı. Buradaki teklifleri, 1945'te yapılan "Câmiatü'd-düveli'l-arabiyye" (Arap Devletleri Birliği) anlaşmasındaki tekliflere çok benziyordu.
- 1924 ve 1925 yılları arasında Suriye sınırına yakın olup annesinin kendisini kolayca ziyaret edebilmesini sağlamak maksadıyla Mersin'de kaldı (Türkiye).

- 1925'te Kahire'de yapılan Suriye-Filistin Kongresi tarafından, Cenevre'deki Cemiyet-i Akvam nezdinde Suriye sorununu takip etmek maksadıyla temsilci seçildiği kişilerle birlikte İsviçre'ye gitti. Bu tarihten itibaren Arap sorunu adına gerçekleştirdiği faaliyetlerin merkezi 1946 yılına kadar İsviçre (önce Lozan, Sonra Cenevre) oldu. Bütün bu süre boyunca, Cenevre'ye veya diğer bir Avrupa başkentine gelen ve Arapların hakkını arayan neredeyse bütün heyetlerde Emir ya en önde gelen üye ya da en önemli danışmanlardan biri oldu. Aynı şekilde, neredeyse gerçekleştirilen her umumi Arap kongresine de katıldı.

- 1927 kışında "Hizbu Süriye'l-cedide"nin (Yeni Suriye Partisi) davetlisi olarak Birleşik Devletler' e gitti. 1927 Ocak'ında Detroit'te yapılan Suriye Kongresi'ne katıldı.

- Sovyetler Birliği'nin davetlisi olarak Kasım 1927de Moskova'ya gitti ve Ekim Devrimi'nin onuncu yıl kutlamalarına katıldı.

- 1929'da Hac ziyareti için Hicaz'a gitti. Yolda Port Said'e uğrayıp Şeyh Reşid Rıza ile görüştü.

- 1930'da Kudüs'teki "el-Mü'temeru'I-İslami el-amm"a (Umumi İslam Kongresi) katıldı.

- 1930 yazında İspanya'ya gitti. Oradan beş günlüğüne Paris'e geçti, ardından Mağrib-i Aksa'daki Titvan'a gitti.

- 1930'da La Nation Arabe dergisini kurdu. Bu, aylık olarak Çıkan ve İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadar yayınını sürdüren bir dergiydi. Savaş başlayınca, İsviçre hükümeti tarafsızlık gerekçesiyle derginin yayınına son verdi. Bunun üzerine Emir, derginin yazılarını Avusturya'ya gönderip orada basılmasını ve dağıtılmasını sağladı. Derginin birçok sayısı bu şekilde çıktı.

- Kral i. Faysal [b. Hüseyn] İsviçre'ye her gelişinde kendisiyle buluşup milli meseleler hakkında görüşürdü. 1933 sonbaharında vefat ettiği zaman Emir kendisinin yanındaydı.

-1934 yılında İhsan el-Câbiri'yle birlikte Mussolini ile görüştüler ve Trablus meselesi hakkında konuştular. İtalya devletini, 80 bin Arab'ın Berka ve Trablusgarb'daki memleketlerine iade edilmeleri ve topraklarının kendilerine geri verilmesi konusunda ikna etmeyi başardı. 2008

Etiketler: , , , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa