21 Ağustos 2018 Salı

NE ŞERİAT NE DARBE SAFSATASI



                                                                           Mehmet Akif AK

            Daha önce de yazdık; “ne şeriat ne darbe!” çığlıkları ve sloganları, aslında “illa da darbe illa da darbe!” isterisinin makyajından başka bir şey değildir. Varsayalım ki ordu, “şeriatçıların kökünü kurutacak” kertede kanlı, hatta çoluk, çocuk, yaşlı demeden katliama yol açan bir “darbe” yapmış olsun, “ne şeriat ne darbe!”ciler, bunun zorunlu bir ameliyat olduğunu söyleyeceklerdir. “Kökünü kurutmak” ibaresi,  Türk darbe tarihinin değişmez stratejik hedeflerinden biri olarak literatüre girmiştir. 1960-1971-1980-1997 darbelerinde hep “kökünü kurutma” operasyonları planlanmış ve uygulanmıştır. En son 2003-2004 darbe teşebbüslerinde de iktidara en az on beş yıl kalmak üzere el koymayı planlamış bulunan darbecilerin bu uzun süreli iktidardaki yapacakları yegâne operasyon “kök kurutmak” olarak planlanmıştı. Kendi kulaklarımızla duymasak zor inanırdık; Ergenekon sanığı Erol MÜTERCİMLER, en az on beş yıl kalmak üzere gelecek bu yeni darbeci iktidarın üç milyon insanı öldürmekte kararlı olduğunu ifade etmişti.
            Ergenekon Davasının 12 inci dalgasında evi aranan Türkan SAYLAN, meğer “ne şeriat ne darbe”nin bayraktarlarındanmış. Bu vesileyle sağdan soldan “ne şeriat ne darbe”ciler sökün etti ve Ergenekon Davasına buradan saldırıya geçtiler. Bunlar, insanların sakat analojilerle nasıl kolayca hipnozlanabileceklerini iyi kestiriyorlar. Anayasasında, rejimin temel niteliklerinden biri olarak “demokrasi”nin sayıldığı bir ülkede elbette ki kimse kalkıp darbe savunuculuğu yapmaya cesaret edemeyecektir. Ama dolaylı olarak darbe istenebilecek, darbe kışkırtıcılığı yapılacak bir yol mutlaka bulunabilir; bulunmuştur da; “ne şeriat ne darbe”! Eskiden askerleri bangır bangır açıktan darbeye davet eder ve kışkırtırlardı maçlarda kendinden geçmiş taraftar gibi “vur vur inlesin…” kabilinden;  şimdi aynı şeyi “ne şeriat ne darbe” korosu ile dolaylı olarak yapıyorlar. 
            “Ne Şeriat Ne Darbe” denklemi, hiçbir tereddüde meydan vermeyecek şekilde “darbe kışkırtıcılığı”dır. Evet, sadece bir fikir ve temenni değil dört başı mamur “darbe kışkırtıcılığı”! Çünkü bu denklemle başlayan akıl yürütmenin sonraki aşamasında “şeriat tehlikesini bertaraf etmek için” darbe, son çare olarak mutlaka gündeme gelecektir. Darbeyi –ameliyatı- yapacak silahlı-silahsız güçler, “şeriatın amansız bir tehlike” haline geldiği teşhisini koyacaklar ve ameliyattan başka çare bulunmadığını söyleyeceklerdir. Değil mi ki “teşhisi koyma hakkı” onlarındır! Onlar, yani en yüksek makamdaki askerler, yargı mensupları, üniversite hocaları, sendika başkanları, meslek odaları, barolar ilh… Bunların koyduğu teşhise kim itiraz edebilecektir! Tabii ki hiçbir hasta ve hasta yakını, tedavi için kolay kolay ameliyatı kabul etmez. Ama onlara doktorları tarafından ameliyattan başka çare kalmadığı söylendiğinde, çaresizlikten boyun eğeceklerdir. Halkımızın darbelere direnmeyişinin ardında biraz da bu paradoks vardır. Darbe öyle kampanyalar eşliğinde gelmiştir ki, halk ameliyattan başka çare kalmadığına ikna edilmiştir.
“Mahalle Baskısı” türünden açılan kampanyalar, aynı sürecin bir parçası olmaktan başka hiç bir anlam taşımazlar. Bu kampanyaların değişmez silahşoru Hürriyet Gazetesi ve Onun kaptanı ve benzerleri, bir darbe ile sonuçlanması kaçınılmaz olan “ne şeriat ne darbe” sürecinde bir misyon ifa ediyor, kendi mevzilerindeki savaşı veriyorlar. Herkes, önceden  tanımlanmış görevini yerine getiriyor. Elbette ki hiç biri ne silah taşır, ne de silah bulunan bir ortamda rahat ederler. Kan gördüğün de bayılacak pek çok kişi de bulunabilir bu mevzilerde. Fakat bu, kanlı bir sürece hizmet etmelerine engel değildir.
Türkiye’nin kendine mahsus Darbeler Tarihi içinde “ne şeriat ne darbe”, süreci nihai hedefe doğru taşıyan mevzilerden birisidir, bir istasyondur. Darbe denen şeyin sadece silahla yapılan bir operasyon olduğunu sanmak, darbecileri de sadece eli silahlı kişiler olarak bilmek, büyük bir hatadır.
Tüm “ne şeriat ne darbeciler”, kaçınılmaz olarak demokrasiye muhalif, son bir çare de olsa darbeciliği kabul edebilecek, “eh ne yapalım” diyebilecek kişilerdir. Tabii ki insanlar her şeye karşı olabilirler, şeriata ya da başka bir şeye şiddetle muhalefet de edebilirler. Burada anlatmaya çalıştığımız şey, kesinlikle bu tür karşı oluşları tasvip etmediğimizi göstermek değildir. Biz, bütünüyle “ne şeriat ne darbe” safsatasının arka planıyla ilgiliyiz ve bu denklemin masum bir politik duruş olmadığını savunuyoruz.                    
Bütün bunlarla beraber Hak, hukuk, demokrasi, parlamento, insan hakları, halkın iradesi gibi meselelerde “taraf” olmaktan korkanlar, ya da menfaatleri gereği zulme, hak tecavüzlerine boyun eğen bazı kimseler de “ne şeriat, ne darbe” gibi güvenli bir mağaraya sığınıp, dışarıda yaşanan tecavüzlere sırtlarını dönüyor olabilirler. Ama kabul etmek gerekir ki, böyle bir yorum “ne şeriat ne darbe” safsatasının en masum yorumu olarak kalmağa mahkûmdur.  Esasında ise darbe teşvikçiliğinin “ne şeriat ne darbe” denkleminden daha ahlaksız olanına zor rastlanır.
Bu aşamada Türkiye’nin “aydın” sıfatını hak eden nadir isimlerden Tanıl BORA’nın daha önce burada yer verdiğimiz bir değerlendirmesini yeniden hatırlamakta büyük yarar var. Bakın Tanıl BORA “ne şeriat ne darbe” ikiyüzlülüğü için neler söylemiş:

“Tandoğan ve Çağlayan mitinglerinin kürsüsünde konuşanlar da, ‘Ne şeriat ne darbe’ diyor. Aralarında açıkça ve gururla orducu olanlar da eksik değil; öyle olmayanlar, ‘darbelerin çözüm olmadığı anlaşılmıştır’ diyor. Darbeye ‘sıcak bakmadıklarını’ beyan ediyorlar. Ordunun Şemdinli sürecinde yargıya müdahalesini, sürekli tehdit ‘değerlendirmeleriyle’ hainler ve iç düşmanlar tayin etmesini, ‘balans ayarlarını’, velhâsıl kronik ve rutin müdahalelerini pekâlâ meşru sayıyor, en azından ciddi biçimde sorun etmiyorlar. Zaten kendi yapıp ettiklerini de, ‘görevi ordudan devralmak’ olarak tasvir etmekte beis görmüyorlar. Ama nedir, ‘darbeye karşı’lar! Radyoevi işgalli, sokağa çıkma yasaklı, tam teşekküllü darbe olmadıkça, ordunun velâyet ve vesayetini dert etmeyen, kolayından, ‘ne şeriat ne darbe’cilik.

 Lâfzen ve belki tâ derinlerde ruhen darbeye ‘soğuk bakanların’ bile birçoğu, ‘şeriat tehdidi’ ile ‘darbe tehdidi’ arasındaki teraziyi, hareket alanı sağlayan bir güçler dengesi olarak görmeye yatkınlar. Sanki darbe karşıtlığı, mutlaka Şeriat veya Siyasal İslâm karşıtlığıyla dengelenmek, nisbîleştirilmek, görelileştirilmek, paranteze alınmak zorunda.
‘Ne şeriat ne darbe’ sloganının, gerek ‘halkımızın’ gerek ‘Beyaz Türkler’in özetlemeye çalıştığım bu algısı ile buluşarak kendimizi haklı ve kalabalık hissetmemizi sağlayan bir konforu var. Bu konforun aldatıcı olduğunu görmüyor muyuz? Dahası, bunun, askerî lisanla söyleyelim: sadece ‘sözde’ bir darbe karşıtlığı olduğunu görmüyor muyuz?b
Birincisi: Darbe ‘seçeneğine’, mutlaka şeriata DA veya AKP’ye DE karşı olduğunu ekleyerek dengelemeden, nisbîleştirmeden, şerh düşmeden, müstakil olarak, bizzat, başlı başına karşı çıkmak gerekiyor. O şerhi düştüğünüz zaman, darbeye kırmızı değil sarı ışık yakmış oluyorsunuz. Öyle kastetmeseniz de, birçoklarının anladığı o oluyor.
‘Şeriat’tan ne anlayacağımızı, AKP’nin bir şeriat tehdidini temsil edip etmediği veya somut olarak nasıl bir tehdidi temsil ettiği meselesini paranteze alıyorum. Bu konuda vahamet ölçüleri ve algıları farklı olabilir. Fakat bu, politik ve ideolojik bir mücadele zeminidir. Askeri müdahale ise politikanın ve sivil-demokratik toplumsal ilişkilerin soluğunun kesildiği bir ortam yaratır. Şunu da ekleyeyim: muhtevaca (söylemi, ritüelleri, ‘ibadetleri’ ile) değilse de ‘format’ olarak, zihniyet olarak, ‘Şeriat’la kastedilenden farksız bir totaliter atmosfer yaratır.
İkincisi: Karşı çıkılacak, reddedilecek olan, sadece tam teşekküllü darbe değildir; tümüyle askerî müdahalelerdir, militarizmdir, ordunun politik ve toplumsal yaşam üzerindeki velâyet ve vesayetidir. Yoksa sinik bile değil, sarkastik bir duruma düşüyoruz. Zira bugün, ‘Ordumuzun emrindeyiz’ diyenler de gevrek gevrek ‘Tabii, darbe çözüm değil’ nassını zikrediyor.” (Tanıl BORA, Birgün, 2-5-2007) 2008


0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa