21 Ağustos 2018 Salı

PARANIN DİNİ İMANI VARDIR

                                                                                    Mehmet Akif AK

28 Şubat’ın fırtınalı günleriydi. Devletin ve ekonomin çeşitli katlarında yıllardır örgütlenmiş bir grup, milletimize karşı “topyekun savaş” başlatmıştı. Elden ele boykot edilecek “yeşil sermaye” listeleri dolaşıyordu. Küresel 28 Şubat’ın Okyanusun öte ucundaki patronu, yeni silah ve yöntemlerini deneme üssü olarak Türkiye’yi seçmişti ve 28 Şubat bu şekilde başlatılmıştı. Ardından 11 Eylül ile Küresel 28 Şubat başladı ve küresel zulüm çağı geldi. Yerel 28 Şubat günlerinde gazetesinin manşetine “topyekûn savaş” ilanı koyarak Küresel Zalimliğin ilk işaret fişeklerini atan Zat, 11 Eylül’ü heyecanla karşılayacak ve hiç dilinden düşürmeyecekti.  Bu Zatın şahsında temsil edilen zihniyetin medyasının bu süreçteki görevi, dünyanın tüm alanlarını Küresel Zulmün hükümranlığına hazırlamaktı. Bu medya sis ve ses bombası atarak, asıl saldırıya zemin hazırlamakla görevliydi. Ogün bugündür, medyanın belli başlı yönetim merkezlerine atanmış olunan tüm para militer komutanlar, zulmün “topyekûn savaş”ı içinde aldıkları talimat çizgisinde savaşıyorlar.
Dünyanın “özgür” ülkelerinin her köşesinde “milyonla el-kaideci” vardı; Bin Ladin, soğuk savaş dönemindeki Sovyet Tehdidinin yerini almıştı.  Öte yandan Küresel 28 Şubat, Türkiye’de ve dünyada yeni bir retorik icat etmişti; “paranın dini imanı” vardı. Kontrol edemedikleri her para 28 Şubatçılar nezdinde Yeşil Sermaye idi ve doğrudan ya da dolaylı olarak Bin Ladin’in emrindeydi.
Kendilerine daha sonra “muhafazakâr” adı takılacak olan sermaye çevreleri, 28 Şubatın “paranın dini imanı vardır” iddiasıyla hedefe konulmaktan çok ürkmüşlerdi. O tarihlerde tehlikeyi bertaraf etmek, hatta mallarını muhtemel bir müsadereden kurtarmak gibi gerekçelerle 28 Şubatın “paranın dini imanı vardır” tezine karşılık “paranın dini imanı yoktur” retoriğini geliştirdiler. Esasında söylemek istedikleri şey tam da şuydu:
“Ne olur servetimize dokunmayın, bakmayın mümin ve Müslüman olduğumuza, paramızın dini imanı yoktur.”
Müstekbirler ve zalimler önünde yerlere kapanıp bağışlanma dilenmenin çağdaş biçimi bundan başka nasıl olabilirdi acaba? İslâm Peygamberinin, ölüm tehlikesi karşısında imanı gizlemeye verdiği ruhsattan yeni bir ruhsat mı çıkarılmıştı? “Paranın dini imanı yoktur” ha!
Peki, öyleyse “helal” nedir, “haram” nedir?
Çocuğuna “haram lokma yedirmeme” uğruna her tür maddi külfet ve eziyete katlanan ana-babalar ne olmaktadır?
Yerde bulunan paranın bile “dini imanı” oluyor da kasanızdaki para neden dinden imandan soyutlanıyor?
Dininiz, kitabınız, servetinizi temizleyip arındırmak için sizi sadaka ve zekâta yönlendirmiyor muydu? Bu, paranın dini-imanı olduğunun yeterince ispatı değil mi?
Düşmanlarınız, “paranın dini imanı vardır” der ve buna göre davranırken siz, eninde sonunda “hiç” olan ve size ait olduğunu zannettiğiniz, vehmettiğiniz yalandan şeyleri sözüm ona korumak için “imanı olan biziz, paramızın dini imanı yoktur” diyerek hasımlarınızdan merhamet ve insaf dilenmeye çalışıyorsunuz. Malınızı arkanıza saklayıp, kendinizi meydana atıyorsunuz.
Bu zillet, paranızı korumadığı gibi, “ilk vazgeçilecek şey” konumuna soktuğunuz din ve imanınızı da asla korumayacaktır.
(Yıl 2001)            

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa