21 Ağustos 2018 Salı

"KÜRESEL FELAKET” BÜSBÜTÜN EFSANE Mİ

                                                                      Mehmet Akif AK

            Son iki yazımızda “Küresel Felaket” çevresinde oluşturulan retoriğin, küresel kapitalist-emperyalizme ait bir ürün olarak tedavüle sokulduğunu ve doğal insani “korku”nun, kapitalizme akıl almaz büyüklükte bir pazar açtığını anlatmaya çalıştık. Bu yazılardan, yerküremizin, hatta uzayın karşı karşıya bulunduğu tehditleri, felaketleri hafife aldığımız anlamı çıkarılmamalıdır. “Çevre Sorunları”na ilişkin bizim de sahiplendiğimiz başka bakış açıları elbette var. Fakat insanlığın her derdinden kendine fahiş kâr imkânları çıkartan Küresel Kapitalizmin “çevre sorunları”nı nasıl istismar ettiğinin bilinmesi daha öncelikli bir meseleydi.
              Dünyanın doğal sisteminin insan eliyle nasıl harap edildiğini kendi gözlerimizle zaten görmekteyiz. Ne var ki, gözle görülecek şekilde ortada olan bu tahribatın ilerde hangi noktalara varacağı söz konusu edildiğinde devreye çeşitli piyasa senaryoları giriyor; “Küresel Korku Ticareti” başlıyor.
            Dünyamızı bekleyen felaketler başlığı altında sıralanan olaylar için kullanılan verilerle Astrologların gelecek okurken kullandıkları veriler karşılaştırıldığında hangilerinin kanıt değeri taşımak açısından daha sağlam olduğu tartışılabilir. Sonuç itibariyle her iki taraf da analoji yapıyor. Astrologların ellerinde bulunan veriler, uzay hareketlerinin izlenmesi ile dünyada meydana gelen değişimlerin binlerce yıldır gözlemlenmesine dayandırılıyor. Küresel Felaket Senaryolarının ise düz mantığa dayalı akıl yürütme ve tahminden başka dayanağı bulunmuyor. Buna rağmen “insanların algı sistemini”ni istila etmiş bulunan Küresel Kapitalizm, bu senaryoları gerçekten daha gerçekmiş gibi kabul ettirmeyi başarabiliyor.
            Küresel Kapitalizmin ana yurdu olan ülkelerde, dünyanın ve evrenin ömrüne ve büyük tabiat olaylarının oluşma sürelerine ilişkin açıklamalarda yer alan rakamların en küçüğü yüz binlerden başlıyor. “Milyon yıl” ise bu metinlerde en fazla rastlanılan ifadedir. Peki, nasıl oluyor da dünyanın geleceğine ilişkin Küresel Felaket Senaryolarda yaşanması öngörülen o korkunç felaketlerin gelme zamanının izahına sıra geldiğinde ansızın rakamlar küçülüp onlu rakamlara düşüyor? Sadece doğru sorular sorarak dahi Küresel Kapitalizmin Çevrecilik alanındaki oyunlarını açık edebiliriz. Tarihi veriler kullanılarak üretilen deprem senaryoları bile depremin zamanına ilişkin 50-100 yıllık sapmalar gösterirken, felaket senaryocuları, hemen önümüzdeki günlerde kıyamet kopacakmış gibi muazzam kampanyalar yürütüyorlar. Bunu neden yaptıklarının cevapları önceki yazılarımızda verildi, burada tekrara gerek yok.
            Birileri, Küresel Felaket Kampanyalarında sözü edilen gelecekteki afetlerin “zamanı” üzerinde yapılan bu cambazlıkların insanları bir an önce uyarmayı hedeflediğini ve bu nedenle abartmaların müsamahayla karşılanması gerektiğini düşünebilir. Ne yazık ki bu masum yorumun hiçbir sahici, ikna edici dayanağına rastlayamıyoruz. Küresel Kapitalizm, insanları etkilemenin, uyarmanın, harekete geçirmenin kanıtlanmış tek yönteminin, gelecekte olacakların doğrudan kendilerini ilgilendirdiğine onları inandırmak olduğunu çok iyi bilmektedir. İnsanlara sadece kendileri, çocuklarının ve torunlarının geleceğine ilişkin, endişeler ve korkular yüklenebilir; onları daha fazlasıyla ilgilendirmek mümkün olmaz. “100 yıl sonra dünya yok” olacak dendiğinde insanlar bundan etkilenmezler. Korkuların içselleştirilmesi, tende ve canda hissedilebilmesi, onların bugün-yarın gibi öngörülebilir kısa bir sürede meydana geleceğini ısrarla tekrarlanmasına bağlıdır. Ticaretin kuralıdır: Kimse, yüz yıl sonra satılacak bir metaı üretmez. Üretilenler hemen satılmalı, kâra, güce ve iktidara dönüştürülebilmelidir.   
Kaldı ki Küresel Felaket Senaryocularının, evrenin geleceğini ve dünyanın 100 yıl sonraki kaderinde nelerin yaşanacağını kendilerine dert etmeleri ve buna ilişkin uzun vadeli hesaplar yapmalarını gerektirecek herhangi bir ahlaki kaygıları, inançları ve dünya görüşleri yoktur. İnsanın, kendisi öldükten sonraki zamanlarda yaşanacaklara ilişkin derin ve samimi bir sorumluluk duyması ve endişeler taşıması için ruhi-hissi yapısının, inançlarının ve aklının buna elverişli bir tarzda inşa edilmiş bulunması gerekir. Çoğunlukla öldükten sonra dirilip hesaba çekileceğine inananlar, bu dünyada kural ve ölçülere uyar, temkinli davranabilirler. Bugün kadar insanı dizginleyecek başka herhangi bir yöntem ve sistem keşfedilememiştir. İnsanın insana, evrene ve geleceğe karşı sorumlu davranabilmesinin asgari şartları vardır.
Bunların başında ahiret gününe, hesaba, cezaya, mükâfata inanmak gelir. Herhangi bir ahiret inancının bulunmadığı durumlarda da bir kısım insanda “sorumluluk” hissi var olabilir. Ruh Göçüne inananlar ve insanın evrenin ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul edenler gibi… Bütün Doğu Dinleri, bu türden inanışlara sahiptir. Küresel Kapitalizmin ana yurdunun dini olan Hıristiyanlık da Ahiret, Cennet, Cehennem inancına sahiptir. Ama Kapitalizm, Hıristiyanlığın kadavrası üzerine kuruldu. Batı’da dinin bağlarından kurtuluş, sözde “aydınlanma”nın kapılarını açmadı yalnızca; insanın asla doymaz ihtirasının önündeki tüm engelleri de kaldırdı attı. Son üç asırlık Batı tarihinin ne türden vahşet sahnelerine sahip olduğu ve “aydınlanma” adı verilen vahşet çağının bundaki payı Şeytanca bir kurnazlıkla hasıraltı edilmiştir. Sözü edilen tüm Küresel Felaket beklentileri, bize işte bu kanlı tarih döneminin mirasıdır. Konunun bu tarafına bir başka yazıda döneceğiz.  Fakat burada Çağdaş Çevreci bakış açısı ile geleneksel dünya ve evren telakkisi arasındaki zahiri benzerlik ve özdeki derin çelişkiye işaret etmemiz gerekiyor.
  Çok açık bir şekilde ve somut örneklerle Kur’an-ı Kerim, İncil ve Tevrat, Küresel felaketleri insanın azgınlığına bağlar. Nuh Tufanı, Lût, Âd, Semûd Kavimlerinin başlarına gelen çevre felaketleri, bu kavimlerin işledikleri toplu suçlar ve günahlarla açıklanır. Küresel Felaket, kitle halinde işlenen suçlara bu dünyada verilmiş bir cezadır.
Çevreciler de insanlığın ve dünyamızın uğradığı ve gelecekte karşılaşacağı tüm felaketlerin “insanın kendi eliyle hazırladığı şeyler” olduğunu söyleyip yazmaktalar. Onlara göre de insanların kitleler halinde işlediği yanlışlar, küresel felaketler halinde ona geri dönecektir.
Görüldüğü gibi Post Modern Çevreci Bakış, Küresel felaketlere Kutsal Kitaplardaki retoriği andıran bir tarzda bakıyor. Ama bu benzerlik tamamıyla yüzeydedir ve Küresel Çevre Felaketleri söylemleri, onu izleyen Kapitalist piyasanın tüm günahlarının sorumluluğunu da üstüne almaktan kurtulamaz. Hatta tüm abartıları, tüketiciyi kolayca avlamaya yönelik reklâm ve propaganda teknikleriyle Modern Çevrecilik, küresel ve beşeri bir tasaya dayanmadığını, Kapitalizmin yeni bir aracından ibaret olduğunu gösterir.  
Modern Çevreci Ekol, insanın terbiyesini korkuya ve menfaate bağlıyor. Dinleri yıkan, Tanrı’yı dünyadan kovan bir sistemin takipçisi olduğundan, geçmişiyle yüzleşmeye ve hesaplaşmaya da asla yeltenmiyor.
Çevreye, insana, eşyaya saygılı ve ölçülü davranmanın özünde korku ve menfaat güdüsü bulunduğu sürece küresel dengeyi kalıcı bir şekilde ayakta tutacak bir ahlak oluşması mümkün olamaz. Çevrenin tecavüzden ve tasalluttan kurtarılması, fedakârlık, feragat, israftan kaçınma ve hatta zahidâne bir yaşayış gerektirir. Bunların ise Din ve İman olmaksızın yaşanması muhaldir. İnsan mahrum kalacak, feragat edecek, vazgeçecek, kendini tutacak. Oysa bu çağın literatüründe bu tür kavramlara yer yok. Modern Çağ, elle tutulabilir bir yarar ve menfaat görmeden harekete geçmeyen insanın çağıdır. Çevreci kampanyalar, kesinlikle insanı terbiye eden bir ahlak hedefine yönelmediklerine göre, rasyonel ve pragmatik Batının bu faaliyetlerden ne elde etmek istediğini öğrenmek, günümüz insanlığının başlıca problemidir.    (2001)

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa